Kaç Kişiyiz

3 Eylül 2011 Cumartesi

Boşanma

Hukuk yönünden boşanma, evlilik sözleşmesinin sona ermesidir. Ancak ruhsal açıdan, ailenin bölünmesine ya da tümden dağılmasına yol açan ve bütün aile üyelerini sarsan karmaşık bir olaydır. Boşanmaların büyük bir çoğunluğunun, evliliğin ilk yıllarında olduğu düşünülürse, aile birliğinin bozulmasından en çok zarar görenlerin çocuklar olduğu ortadadır. Gerçekten kişiliğin geliştiği bu ilk yıllarda çocuk için en önemli şey, anne-babalı bir yuvada, sevilerek ve güven duyarak yetişmektir. Ne yazık ki çağımızda boşanma oranı hızla yükseliyor.

Aslında, günümüzde boşanmaların yaygınlaşması, insanların evliliğe daha az istekli olmasmdan değil, mutlu bir evlilik kurma isteğinin giderek artmasından kaynaklanmaktadır.
Hızlanan toplumsal değişmeler, farklı sosyo-ekonomik kesimlerden ve değer yargı sistemlerinden gelen kişiler arasındaki evliliklerin sayısını arttırmıştır. Farklı kesimlerden gelen kişilerin evlilikleri sarsıntılar karşısında daha kolay yıkılır.
Kadının toplum içindeki yerinin değişmesi de bazı toplum kesimlerinde boşanma sayısının artmasında önemli bir etmendir.

Eşlerin kişisel psikolojik güçlükleri evliliklerin bozulmasında en önemli etmenlerden biridir. Böylesi durumlar genellikle eşlerin evliliğe ilişkin bilinçli ve bilinç-dışı beklentileri arasındaki farklılık ve uyuşmazlıktan kaynaklanır. Günümüzde evliliklerin bozulmasına karşı, toplumun geliştirdiği tutum geçmişe oranla, çok daha esnektir.

Kubie'ye göre, insanların ortalama yaşam sürelerinin uzamış olması da, boşanma oranının artmasına neden olmaktadır.. Toffler de 1930 yılında evlenmiş olan eşlerin birlikte geçirdikleri sürenin otuz yıl olmasına karşılık, bu sürenin günümüzde elli yıla çıktığından söz etmektedir.

Boşanma karan, genellikle aylar ya da yıllar süren bir gelişim sürecinden geçerse de, çoğu kez ani bir patlama görünümünde ortaya çıkar. Evlilik ne denli mutsuz olursa olsun yine de boşanma karan insanlan korkutan bir olaydır.

Kararı güçleştiren bir diğer etmen de durumun çocuklara nasıl açıklanacağı konusudur. Karan ve nedenlerini gizlemeye çalışmak ya da üstü kapalı bir şekilde açıklamak, çocukta belirsizlik ve güvensizlik yaratır. Bu nedenle, çocuğun konuyu açıkça soruşturabilmesine olanak sağlayacak bir ortam yaratmak gerekir. Soracağı her sorunun yanıtlanacağını bilmek çocuğun kaygılanın azaltır. Anne-babanın duygulanın özgürce yaşayabilmesi, çocuğun da kendi duygulanm yaşayabilmesini öğrenmesine yardımcı olur.

Sorunlu bir evliliğin sürdürülmesinin mi ya da boşanmamn mı çocuk üzerinde daha büyük bir zorlanma yaratacağı konusunda bir genelleme yapmak oldukça güçtür. Öyle evlilikler vardır ki boşanma ile sonlandığında çocuk da rahatlar.

Bazı eşlerin nevrotik bağları o denli güçlüdür ki, çekişmelerini boşandıktan sonra ve hatta yeniden evlenseler de sürdürürler. Bu gibi çatışma durumlarında, çocuklar da piyon gibi kullanılabilir.
1962'de yapılan bir araştırmada, "Çiftler anlaşamasalar bile, eğer çocuk varsa anne-baba beraber olmalıdır." düşüncesi hakimdi. 1985'de aynı gruba aym soru sorulduğunda % 82'sinin aynı fikirde olmadığı ortaya çıktı.

Bugünkü baskın görüş, mutsuz evliliğin ne çiftlere ne de çocuklara yararlı olacağı yönündedir. Bu görüşe göre, mutsuz anne-baba yerine, mutlu anne veya babamn yamnda çocuk daha sağlıklı yetişir. Boşanma sonucu kendisini daha mutlu bir ortam içinde bulan anne veya babamn yanındaki çocuğunun da, anne ya da babası gibi daha mutlu olduğu gözlenmektedir. Çocuğun hem anneyle hem de babayla etkileşime gereksinimi vardır. Bu etkileşim olumlu ve sağlıklı olursa yararlıdır.

Eş ile olan tartışma ya da anlaşmazlık konusu çocuktan saklanabilir, ama çocuk bu durumun beraberinde getirdiği gerginliklerden korunamaz. Aile, çocukların tatsızlıklardan habersiz olduğunu umut eder. Oysa tartışma sonrası konuşmalar çoğu kez soğuk ve sert olduğundan, çocuk tartışmanın yoğunluğu ve derinliği hakkında düşünce sahibi olur.

2 Eylül 2011 Cuma

Çocuk İstismarına Dur De

çocuk istismarı,çocuk şiddet,cinsel istismar,fiziksel istismar,ekonomik istismar,duygusal istismar,duygusal şiddet,cinsel şiddet

Boşanan Ailelerde Çocukla İletişim

boşanma ve çocuk,çocuk psikolojisi,boşanma çocuğa nasıl söylenir, boşanana aileler,boşanma psikolojisi,boşanma kararı

Boşanmanın Nedenleri

Aile yapısındaki ve evlenme anlayışındaki değişiklikler, sosyal bilimcilerce kabul edilse de aile hala toplumun temel kurumu olarak önemini korumaktadır. Aile yapısındaki değişiklikler, aile yapısını da etkilemiştir. Çocuk bakımı ve yetiştirmesi, ailede karar mekanizmalarına katılım, kadının çalışma yaşamına aktif katılımı, eşler arası iletişim gibi boyutlarda ortaya çıkan değişiklikler, ister istemez evliliğe ve boşanmaya ilişkin tutumları da farklılaştırmaya başlamıştır.

Ailede güç ve otorite modeli olan erkek, bu değişime paralel olarak yeni aile ve evlilik rollerine uyum sağlamaya yönelmiştir. Eskiden olduğu gibi güç ve otorite modeli olmak, gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkede, kentsel kesimlerde giderek daha "sembolik anlam" taşımaya başlamıştır. Özellikle eğitim düzeyinin yükselmesiyle pek çok erkek artık evlilik ilişkilerinde "karşılıklı bağımlılık", "spontanlık" gibi kavramlardan daha az ürkmektedir. Cinsiyet rollerinde daha eşitlikçi bir dağılım kendini göstermeye başlamıştır. Kadının kendini ekonomik anlamda erkeğe bağımlı görmemesi, başka bir deyişle "bağımlılık" yerine "bağlılık" kavramının ön plana çıkması, evliliğin niteliğinin (dayanışma, dostluk, sevgi, paylaşım vb.) vurgulanması, evliliğe bakışı olduğu kadar boşanmayla ilgili değerlendirmeleri de eskiye kıyasla farklılaştırm aktadır. Farklılaşan değerlendirmelerin başında tüm çabalara karşın yolunda gitmeyen evlilikleri "her ne pahasına olursa olsun" sürdürmenin aile üyelerine çoğu zaman daha fazla zarar vereceği düşüncesi gelmektedir. Çocukların varlığının da bir evliliği sürdürebilmek için yeterli olmayacağı düşünülmektedir.

Daha öncede vurgulandığı gibi yüksek boşanma oranları, kişilerin evlenme filerinden uzaklaşmasıyla sonuçlanmamıştır. Aksine kadınların üçte ikisi ve erkeklerin dörtte üçü yeniden evlenmektedirler. Ancak ilk evlilik ve boşanma sürecindeki çatışmaların çözümlenmemesi durumlarında boşanma oranları %60 gibi yüksek oranlara çıkabilmektedir.

En sık karşılaşılan boşanma nedenleri şunlardır:

1. Ekonomik sorunlar 
2. Eşlerin sosyo-kültürel yapı farklılıkları
3. Cinsel sorunlar
4. İletişim Bozukluğu 
5. Eşlerden birinin ihaneti 
6. Aile içi şiddet
7. Zevk ayrılıkları 
8. Eşlerin birbirlerini ihmal edişi
9. Ailelerin aşırı müdahalesi
10. Eşlerden biri ya da her ikisinin ailelerine bağımlı ya da zayıf kişilikte olmaları 
11. Çocuk olmaması 
12. Ciddi ekonomik ve sınıfsal farklılıklar 
13. Yaş farkının fazla olması
14. Erken yaş evlilikleri
15. Aile baskısı ile evlendirmeler
16. Taraflardan birinin ani kişilik ve yaşam pratiğinin değişmesi 
17. Psikiyatrik sorunlar/ depresyon, panik atak, şizofreni vb. 
18. Uyuşturucu, alkol ve kumar bağımlılığı

1 Eylül 2011 Perşembe

Aile Çeşitleri

Ana Ailesi 
Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen toplumlarda, toprağa yerleşme ile beraber ortaya çıkan bir aile şeklidir. Erkekler çoğunlukla, oturma yerinden uzaklarda yapılan avcılıkla uğraşmaktadır. Kadın ise, çocukların korunması, beslenmesi işini yerine getirmekte, ailenin geleceği ile ilgilenmektedir. Baba otoritesi yoktur.
Baba Ailesi
Bu aile tipi, baba soyunun ve otoritesinin ağır bastığı aile tipidir. En tipik örneklerinden birisi ataerkil ailedir. Bu aile tipinde sonsuz ve mutlak bir baba otoritesi hakimdir.
Geniş Aile 
Çok sayıda küçük, çekirdek ailenin aynı çatı altında oturmasıyla oluşan bir aile tipidir. Bu ailede akrabalık bağlan çok kuvvetlidir. Gelenek ve göreneklere bağlılık kuraldır. Aile içindeki en yaşlı üye, aile reisidir
Çekirdek  Aile 
Bu aile, çok çeşitli adlarla anılmaktadır. Çekirdek aile, dar aile, modern aile, çağdaş aile, modern demokratik aile gibi... Küçük aile, kan, koca ve evli olmayan çocuklardan meydana gelen en küçük toplumsal birimdi.

BOŞANMANIN ÇOCUK ÜZERİNE ETKİLERİ

Boşanmanın çocuğu nasıl etkilediği konusunda genelleme yapmak olanaksızdır. Her boşanma olayı, kendine özgü, karmaşık ve çok yönlüdür .

Boşanmanın çocuk üzerine etkileri kısa ve uzun süreli olmak üzere iki grupta toplanabilir. Boşanmanın kısa süre içindeki etkileri daha belirgindir. Özellikle beş yaşından küçükler üzerinde olumsuz etki daha açıktır.

Zaman geçtikçe boşanmanın kısa süreli olumsuz etkisi kaybolur. Uzun süre boyunca gözden geçirildiğinde ise, boşanmanın olumsuz bazı etkileri açık seçik gözlenir. Anne-baba tek tek çocuklarıyla ilgilerim kesmemek için gayret gösterir ve çocuk onlara güvenini yitirmezse, çocuğun gelişmesinde herhangi bir olumsuz etki gözlenmez.

Önemli olan nokta şudur: Kendi sorunlarını çözmek durumunda olan anne ve babalar, çocuklarının da sorunları olduğunu düşünmeli ve boşanma kaçınılmaz ise, bu süreci çocuklar için en acısız hale getirmeye çaba göstermelidirler.

Çocuk boşanmayı öğrendiğinde ilk tepkisi, durumu yadsıma biçiminde olur. Bazı çocuklar o denli sakin davranırlar ki evden ayrılan anne ya da baba çocuğun kendisine karşı ilgisiz olduğu samsına kapılabilir.

Zamanla tepkilerde farklılaşmalar da görülebilir. Suçluluktan (sorumlunun kendileri olduğu duygusu), kızgınlığa (anne-babadan birini ya da her ikisini de suçlama) değişen şekillerde tepkiler gösterirler.

Ailede bireylerden hemen hemen her ferdin boşanmadan etkilenmesine rağmen, bu durumdan en çok zarar görenler şüphesiz çocuklardır. Artık bundan sonra anne ve babasıyla birlikte yaşayamayacağım anlayan çocuk için, evliliğin sona ermesiyle birlikte sonucu kabullenmek çok zor olabilir. Çocukların gelecek hakkındaki belirsizlik ve güvensizlik duygularının yanısıra anne-babadan birisini kaybetmiş gibi kendilerini boşlukta hissetmeleri kaçınılmazdır.

Çocuk açısından boşanmanın etkilerine bakıldığında üç ana sorun akla gelir. Bu sorunlardan ilki, boşanmanın çocuğun günlük yaşamına getirdiği etkilerdir. İkinci sorun, çocuğun boşanma sırasında kaç yaşında olduğu ile ilgilidir. Erikson'un sosyal, Freud'un psiko-seksüel gelişim modellerinde yaş, belirli gelişim aşamalarını göstermesi bakımından çok önemlidir. Çocuk çok küçük yaşlarda iken ortaya çıkan bir boşanma, onun gelişimini derinden etkiler. Üçüncü sorun ise, boşanmadan soma çocuğun anne-babadan birinin yanında kalmış olmasından kaynaklanır.

Çocukların okuldaki başarılan, arkadaştan ile ilişkileri genel olarak mutluluklan açısından gözden geçirildiğinde, bu konuda yapılan araştırmalar kesin ve açık seçik bulgular vermez.
Wallerstein ve Kelly'nin araştırmalan, çocuklann üçte birinin boşanmadan beş yıl sonra son derece mutlu ve başanlı, diğer üçte birinin ise mutsuz ve başansız olduğunu gösterir.
Rosenthal ve Hansen, boşanmış ve boşanmamış aileden gelen çocuklann okuldaki başanlan arasında anlamlı bir fark olup olmadığım araştırmışlardır. İki grup çocuğun okul başanlan arasında herhangi bir fark bulunmamıştır.


Bu konuda çalışma yapan diğer araştırmacılar, çocuğun okuldaki davranışı, arkadaş sayısı, okula karşı tutumu üzerinde araştırmalar yapmışlar, fakat yine her iki grup arasında anlamlı bir fark bulamamışlardır.

Çocuğun boşanma sırasındaki yaşım irdelersek; süt çocuğunun boşanma olayından fazla zarar görmediği savunulmaktadır. Bu, süt çocuğunun boşanmadan önceki aile çatışmalarım anlamaması, taraf tutmak zorunda kalmaması ve genellikle anneye bırakılmasının bir sonucu olabilir.

Çocuğun iki-ikibuçuk yaşlarına rastlayan boşanmalarda, çocukta terk edilme korkusu görülmektedir.
Boşanma üç-dörtbuçuk yaşlarında iken olmuşsa, çocukta saldırgan davranış örüntüleri gözlenebilir. Çocuk kendini suçlu görebilir, özgüveni zedelenebilir, hayal gücü azalabilir ve çekingenlik sergileyebilir.
Beş-altı yaşlan arasında bu tepkilere ek olarak endişe, rahatsızlık, abartılmış korkular ve saldırganlık görülebilir.
Egosantrik düşünceye sahip olması nedeniyle, boşanma olayı özellikle sekiz yaşın altındaki çocuklarda bir çok güçlükler yaratmakta ve daha fazla bilgi, deneyim kazanmış olan, psiko-sosyal yönden daha çok gelişen sekiz yaşın üzerindeki çocuklar bu olayı daha farklı şekilde yorumlayabilmektedirler.

İlkokul dönemindeki çocuklar da bir boşanma olayı karşısında şiddetli üzüntü, korku ve kaygı gibi tepkiler vermektedirler. Çocuklar bu korku ve kaygılara karşı benliklerini korumak amacıyla "reddetme" ve "karşıt tepki verme" mekanizmalarım kullanmaktadırlar.

Ergenlik dönemindeki boşanmış aile çocukları ise, anne-babalann aynhklanna öfkeyle tepkide bulunmakta ve bu tür aile problemlerinden utanç ve sıkıntı duymaktadırlar. Gelecekleriyle yakından ilgilenmekte, özellikle gelecekteki ekonomik durumlanmn kötü olacağından endişe etmektedirler. Daha büyük yaşlarda anne-baba aynlığı yaşayan ergenlerin, daha erken yaşta yaşayanlara göre daha fazla olumsuz etkilendikleri de saptanmıştır. Bunun nedeni, boşanma öncesindeki çatışmalan daha çok yaşaması ve bu duygusal travmayı atlatması için daha az zamanlan olmasından kaynaklanabilir.

Çocuğun kimin yanında kaldığı da önemli bir noktadır. Boşanan ailelerde çocuklar genellikle annenin yanında kalırlar. Bu durumda doğal olarak kızlar, bir anne modelini sürekli görebilirler. Erkek çocuklar ise, baba modelinden yoksun kalırlar. Bu olumsuz etki. annenin geniş bir aileden geldiği durumlarda, bir başka anlatımla, dede, amca, dayı, üvey baba ve hatta bazen bir komşu erkek (çocuğa sevgi ve ilgiyle davranan) varsa, ortadan kalkabilir .

Çocuk, anne ve baba arasında oyuncak olmamalıdır. Sürekli kaldığı bir asıl evi mutlaka olmalı ve benimsemesi sağlanmalıdır. Çocukta sarsılan duygular, ayrı yaşayan anne veya babayı, sık görmesi ile değil, düzenli aralıklarla ve sürekli görmesiyle onarılabilir.
Boşanmadan sonra, anne-baba ile olan ilişkinin kalitesi, çocuğun boşanmayı kabullenmesinde önemli bir etkendir. Her iki ebeveynle de ilişkisi olumlu bir şekilde devam ederse çocuğun uyumu da iyi, ilişki olumsuz bir şekilde devam ederse çocuğun uyumu da zor olmaktadır.

Çocuklarda, anne-baba ayrılığına bağlı olarak ortaya çıkan ruhsal belirtiler çok çeşitlidir. Huysuz, hırçın, tedirgin ve saldırgan davranış örüntüleri en sık gözlenen belirtilerdir .
Bu uyumsuzluk belirtileri, çocuğun yaşına, cinsiyetine, boşanmadan önceki örselenmesine ve boşanma soması dönemde anne ve babayla ilişkilerinin niteliğine göre değişir.

Boşanma, çocuklar için acı veren bir olay olmakla birlikte, ilk tipik (öfke, korku ve depresyon gibi) reaksiyonların yaşamın birinci yılından soma azaldığı ve olumlu hislerin artmaya başladığı savunulmaktadır. Başka bir anlatımla, çocukların çoğu iki yıl içinde boşanmaya uyum gösterebilmektedirler.
Yapılan bir başka araştırmada ise, boşanmamış ailede büyüyen çocuklarla, boşanmış ailede yetişen çocuklar arasında mutluluk ve psikolojik uyum konusunda farklılıkları olduğu bulunmuştur.

Boşanmış aileden gelen çocuklar kendi evliliklerinde başarılılar mı? Bu soruya kesin bir yanıt vermek mümkün değildir. Araştırmalar birbirleriyle çelişen sonuçlar vermektedir. Price-Bonham ve Balswick, bu konuda yapılan araştırmaları gözden geçirdikten sonra şu sonuca varmışlardır. Boşanmış aileden gelen bireyler kendi evliliklerinde biraz daha fazla boşanma eğilimindedirler, ancak aradaki fark o kadar büyük değildir.

Bunlara ek olarak, anne veya babadan birinin yeniden evlenmesi çocuklar için oldukça stresli bir konudur. Böyle bir durumda çocukların yeni duruma alışma tepkilerinde kişisel farklılıklar görülür. Bazı çocuklar için üvey anne veya babamn gelişi çok olumlu sonuçlar yaratabileceği gibi, bazı çocuklarda da üvey ebeveynle aralarında çatışmalar görülmesi çok yaygındır. Bu durum ayrı olan ebeveyne düşkün olan çocuk için daha fazla sorun olabilir. Kız çocukların erkek çocuklara göre, üvey anne veya babaya daha çok tepki verdikleri görülmektedir. Genellikle tepki reddetme yönündedir .
Boşanma, çocukların benlik kavramlarını da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Yine de boşanmanın mutlaka her çocukta kişilik ve davranış bozukluklarına yol açacağı söylenemez. Bazı çocuklar bu olayı hafif atlatırken, bazılan ise gerçekten zorlanırlar. Anne-babalar çocuklann bu olayı en az zarar görecek şekilde atlatabilmeleri için çok açık ve dikkatli olmalıdırlar.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Medeni Kanun’da boşanma sebepleri

Zina (Madde 161): Zina, evli bir erkek veya kadının, kocasından veya karısından başka bir erkek veya kadınla cinsel ilişkide bulunması demektir. Kadın ya da kocadan birisinin zina yapması, diğer taraf için boşanma sebebidir. Bir başka kişi ile cinsel birleşme yaşayan eşin bunu kiminle yaptığı, bu kişinin evli olup olmadığı, yaşı, cinsel birleşmenin amacı ve özellikle süreklilik taşıyıp taşımadığı önemli değildir. Zina evlilikte eşlerin namus kavramına sadakatsiz olmalarını ifade eder ve bu durumun olması için davranışın sürekli tekrarlanması gerekmez.. Bununla birlikte boşanma sebebi olarak değerlendiren zina ceza kanununda suç kapsamında yer almamaktadır.

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (Madde 162): Kötü davranış, eşlerden birisinin diğerine acı ve ızdırap veren her türlü davranışıdır. Ruhsal ya da fiziksel sağlığı bozan ve tehlikeye düşüren davranışlar olarak da nitelendirilebilir. Dayak, işkence, anormal cinsel ilişkiye zorlama, aç bırakma, sokağa atma, eve hapsetme ve bunlardan birisini yapmakla tehdit etme gibi hallere maruz kalan eş onur kırıcı davranışın kapsamındadır. Kötü ve onur kırıcı davranış genellikle erkeğin kadına yönelik bir davranışı olarak görülür. Ancak bazı hallerde kadınlar da aşağılayıcı söz ve davranışlarla kocalarına kötü şekilde davranabilmektedir.

Eşlerin hayatına kast, pek kötü ve onur kırıcı davranış kapsamında yaşadıkları, kimi zaman göreli olabilmekte, aynı eylem veya söz bir kültür ya da eğitim seviyesi için kötü muamele değilken başkaları için kötü muamele veya onur kırıcı davranış niteliği taşıyabilmektedir.
Eşlerden her biri, diğeri tarafından hayatına kast edilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle dava açabilir. Hayata kast, eşlerden birisinin diğerine öldürme girişiminde bulunmasıdır. Bir anlık kızgınlık veya ağır tahrik sonucu eylemin gerçekleşmiş olması boşanma nedeni olarak değerlendirilmektedir.

Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (Madde 163): Eşlerden birisi küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşamak diğer eşten beklenmezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme tek başına boşanma nedeni sayılmayıp, boşanmaya karar verilebilmesi için eylemlerin varlığının eş ile birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmesi gerekmektedir .

Terk (Madde 164): Eşlerden birisi, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğer eşin onayı ya da onayı olmadan çeşitli zorunluluklar sonucu eşin evden ayrılması terk kapsamında eşe boşanma hakkını vermemektedir. Önemli olan, eşin evlilik birliğinin kendisine yüklediği sorumluluklardan kaçmak amacıyla ve haklı bir gerekçesi olmaksızın evi terk etmesidir. Herhangi bir haklı gerekçeyle evden ayrılan eşin daha sonra bu gerekçenin ortadan kalkmasına rağmen eve dönmemesi de evi terk etme niteliğindedir.
Terk gerekçesi ile boşanma davası açacak eşin, tek başına seçtiği eve taşınması ve diğer eşin iyi niyet kuralları çerçevesinde istemediği eve gitmemesi terk olarak değerlendirilmemelidir.

Akıl hastalığı (Madde 165): Eşlerden birisi akıl hastası olup bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. Eşlerden birisinin akıl hastası olması nedeniyle boşanma davası açabilmesi için hastalığın ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirmesi gerekmektedir. Akıl hastalığının boşanma gerekçesi olarak kullanılabilmesi için hastalığın üç yıldan bu yana devam etmekte olması, hastalığın iyileşmesinin mümkün görünmemesi ve hastalık nedeniyle diğer eş için ortak hayatın çekilmez bir hal alması gerekmektedir. Fakat diğer eş, eşi akıl hastası olmasına rağmen evliliği sürdürmek isterse, boşanma davası açmadığı sürece evlilik devam etmektedir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (Madde 166): Ülkemizde boşanma davalarının büyük çoğunluğu evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında gerçekleşmektedir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması için iki şartın oluşmas ıgerekir. Birincisi, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması halidir. Evliliğin temeli ile vurgulanmaya çalışılan evlilikten beklenen temel amaç ve yararlar olduğundan, evlilik birliğinin temelinden sarsılması da evlilikten artık yarar beklenmez ya da beklenemez bir birliktelik haline gelmesinden kaynaklanmaktadır. İkinci durum ise, ortak hayatın çekilmez hale gelmesidir. Ortak hayatın çekilmez hale gelmesiyse, aile birliğinin fiziki mekânı durumunda olan evin eş için gönüllü bir barınma ve ihtiyaç giderme mekânı olmaktan çıkması demektir.

Davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz etme hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Boşanmanın Çocuk Üzerindeki Etkileri

Çoğu çocuk anne ve babalarının arasındaki çatışmalara kendilerinin sebep olduğuna inanabilir; suçhıluk duygularma kapılabilir. Bu durumda, özellikle evden aynlan anne ya da babanın çocukla aym cinsten olduğu durumlarda çocuk onun rolünü üstlenmeye çalışabüir. Bazen bu durum evde kalan anne ya da baba tarafindan pekiştirilebilir. Bazı çocuklar da anne ve babalanm bir araya getirebilmek için sorumluluklar alabilir, bazen de kurban olabilir. Çocuk hem fiziksel hem de psikolojik olarak yaralanabilir. Travma geçirip boşanmayı durdurmak isteyebilir. Çocuklar anne ve babalannin evlilikleri bitse de onlann birlikteliklerin ihtiyaç duyabilirler.

Aynlık sonrası çocuklarda yemek yeme azalabilir., kusma ve ishaller başlayabilir, fiziksel gelişme duraksayıp kilo kaybi artabilir. Üzöntü ve küskünlük belirgindir. Yalancx zeka geriliği denen zihinsel işlevlerde gerileme görülebilir. Kızgmlık, saldnganhk gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Bazen de korkular, takmtilar ve tikler gelişir.

Boşanmanın ilk etkileri erkeklerde kızlara oranla daha fazladır. Erkekler boşanmanm izlerini üzerlerinderi atabilmek için dahâ çok çaba sarf etnaektedirler. Bunun için de daHa fazla zamana ihtiyaç duyarlar. Bu erkek ve kızlarm. duygulannı bastırma ve göstentteleriyle ilgili bir durumdur. Erkekler daha fazla agresif olurlar. Bazı çocuklann okulda diğer çocuklan dövdükleri, onlarla kavgaya tutuştuklan gözlenmiştir.

Boşanma ile birlikte çocukta güvensizlik duygusu artmaktadır. Ortaya çıkan düzensiz aile yapısı çocuklan suç ortamlanna daha çok itmektedir. Boşanma okul çocuklan üzerinde şu şekilde belirtiler oluşturabilir. Okul çocuklan, öğretmen ya da kendilerine bakan diğer büyüklere daha çok ihtiyaç duyabilirler. Parmak emme, konuşmada gerilik şeklinde tepkiler oluşabilir. Bütün çocuklar anne-babaları hakkinda yeni korkular yaşayabilirler. Aynldığı anne ya da babasını uzun zaman sonra tekrar görmek onlarda baş-mide ağnları, okul başansızhğı, yavaşlık ve yoksunluk duygusu yaratabilir.

Yine, geçimsiz ve dağılmış aileleri olan çocuklarda, çocuk suçluluğu ile birlikte akut psikiyatrik bozukluklar, okul başansında düşüş, cinsel rolü oynamada yetersizlik, düşük özsaygı, anne ve babamn yaptıklanm olumsuz değerlendirmeler, arkadaşsızlık, gerilim, depresyon ve olgunlaşmama görülmektedir.

Kısacası; anne babası boşanmış olan çocuklann yaşadığı sorunlar aslmda yaş, cinsiyet, kültür, egitim ve daha pek çok faktöre bağh olarak değişiklik göstermektedir. Ancak çocuklarda genel olarak gözlenen sorunlar şu şekilde belirtilebilir. Şiddetli baş ve karm ağılan, çevreye karşı saldırgan tutumlar, okul yaşantısmda sorunlar ve ders başansında gerileme, güvensizlik ve geleceğe ilişkin olumsuz düşünceler.

Aynca, eşler arası yaşanan çatışma, ebeveynleri ve buna bağlı olarak çocuklan üç yönde etkileyebilmektedir. Birincisi, çaüşma çocuklar üzerinde sağlanan disiplinin etkisi ve tutarlılığımn azalmasına neden olabilmektedir. Bunun sonucunda da çocuklardaki antisosyal davranışlann artmasma ve davramşlarmm kontrolünün azalmasma neden olabilmektedir. Ikincisi, çatışma anne babalann kendilerini çocuklanndan uzaklaşürmalanna veya onlan reddetmelerine neden olabilmektedir. Buna tepki olarak da çocuklar uyum problemi gösterebilmektedirler. Üçüncüsü, çatışma anne babalann çocuk üzerinde psikolojik ve duygusal kontrol kullanımmı azaltabilmektedir. Bu da çocukta kaygı yada depresyon gibi içe yönelim türü problem davramş belirtilerinin görülmesine neden olabilmektedir.

Boşanmanm etkisine çocuk için ayn, anne-baba için ayn ayn da bjlföa|pEir. Çocuk için üç temel sorunla karşı karşıya kalmrr. İlk sorun, boşanmanın çocuğtB^^pffik. yaşantısını nasıl etkilediğidir. Çocuk doğal olarak boşanma öncesinde yaşadıgı rahatlığı bir sure göremeyecektir. İkinci sorun da boşanma sırasmda çocuğun kaç yaşında olduğudur. Çünkü yaş üerledikçe çocuklar boşanmayı daha çabuk kabul edebilmektedirler. Çocuk ne kadar küçükse yarası da o kadar büyük olabilir. Son olarak da yaşamlan sonra çocugun annesinin yada babasının yanında kalmasıdır. Cocxik bu durumda yarnnda kalmadığı anne yada babasını aralıklarla görmektedir. Bu durum çocugun psikolojik gereksinİmlermi karşılayacak düzeyde değildir. Çocuklar bundan da zarar görmektedirler.

Yine de yaşlan ne olursa olsun, anne-babaları boşanan bütün çocuklar öfke, suçluluk, korku ve acı gibi olumsuz duygular yaşarlar. Çocuğun kafası karışır ve ne olup bittiğini anlayamaz.

Boşanmanın kesinleşmesinin ardından çocuk birilerine sığınmak ister. En yakınında annesi vardır ve çocuk, amıe itse de dövse de ona sığınır. Annenin ilgisini çekebilmek için çeşitli yaramazlıklar ve sık sık bedensel yakmmalar sergileyecektir.

Çocuklar boşanma konusunda hassas tepkiler geliştirirler. Yaygm keder reaksiyonlan içerirler. Inkar, sessizlik, gerileme, vücuda ait sıkıntılar, düşmanlık ve suçluluk, panik ve kanşıklık hisşederler.

Anne-babası boşanmış çocuklar, anne-babasi boşanmamış çocuklara oranla psikolojik yapı olarak da daha zayıftırlar. Davramşlarmda ve dolayısıyla sosyal ilişkilerinde problemleri vardır. Kendilerine daha az saygi duyarlar ve akademik başarüan da düşüktür.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Boşanma ve 9-13 Yaş Çocuklarının Psikolojisi

Boşanmanın gerçekleştiği dönemde çocuğun içinde bulundugu gelişim basamağı ve çocuğun yaşı, onun bu olayı algılayış ve olaylara vereceği tepkilerini belirleyen etmenlerin başında yer alır. Kaos olarak yaşadıklan duygulanna bir düzen getirebilmek için çok mücadele ederler. Genelde duygulanm kendilerine saklamaktadırlar. Ayrılıkla ilgili konuşmak istemezler. Boşanmadan dolayı utanırlar ve anne-babalannın bu durumlannı utanç verici olarak algılayabilirler. Bu çocuklarra okuldaki başanlan düşebilir. Bu daha önce başanlı olan için de başansız olan için de geçerlidir. Arkadaşlanyla olan ilişkileri kötüye gidebilir. Davranışlarına bakıldığında genelde geri çekilen, tahripkar, yıkıcı tutıımlar gösteren çocuklar olarak gozlenebilirler.

Çocuklar 9-12 yaşlanna geldiklerinde boşanmanın ne olduğunu anlayabilirler. Fakat, maalesef bu yaşlardaki çocuklar üzerinde boşanmamn pek sağlıklı olmayan etküeri olabilir. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, özellikle kız çocuklar, eş degişiminden, boşanmış anne ya da babasımn bir başkasıyla evlenmesinden daha çok etkilenmektedirler. Genelde boşanma sürecinde ya da boşanma gerçekleştiğinde erkekler de durumdan çok etkilenmektedirier. Bu çocuklar okulda, başansız, sık sık okuldan kaçan, kavgacı olarak tanmmaktadırlar. Toplum yaşamlannda içe kapanık yada tamamen bunun tersi şekilde davranış bozukluğu gösteren çocuklar haline gelirler.

9-12 yaşlarındaki okul çocuklannın ayrıhğa ilk tepkileri, genelde anne yada babadan birini oluşan tüm problemler için sorumlu tutmak biçimindedir. Çocuklar taraf tutarlar. Anne ve babaya yada ikisinden birine şiddetle kızgın olurlar. Anne babalaramı başkalanyla cinsel yaknılaşmalanna son derece duyarlıdırlar.

9-12 yaşları arasındaki çocuklar anne-babalanndan ayrı faaliyetler içine girmişlerdir. Okul, çevrenin ilgisi ve arkadaşlıklar bu yaş dönemi için önem kazanmaktadır. Çocuk kendi ihtiyaçlarını karşılayan anne ya da babasmm yanında kalabilmek için diğerini reddedebilir. Böylelikle anne ve babasından kişisel olarak öç alabilecektir. Bu yaş grubundaki çocuklar baş ve mide ağnlanndan şikayet ederler. Öğrenme ile ilgili problemler yaşarlar. Akranlanyla iletişimlerinde güçlükler ortaya çıkabilir.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Boşanmalar Neden Artıyor

Evlilikte sorunların çözülememesi anlık bir durum olmaktan çok bir süreci içerir. Evlilikteki denge, eşler arasındaki iletişimin niteliğinin yüksekliğine bağlı iken, evlilikteki sorunlar bu iletişimin zayıflığından kaynaklanmaktadır. Son yıllarda batı ülkelerinde evlenme oranlarında düşme yaşanırken, boşanma ve nikâhsız birliktelik yaşayan çiftlerin sayısında artış görülmektedir. Evlilik ile ilgili yaşanan bu değişim, nesiller arası geçiş ilkesi ile sonraki nesiller açısından da boşanma riskini artıran bir unsur haline gelmektedir.

Evrensel olarak son yıllarda boşanma oranlarının artması ve boşanmanın daha yaygın bir kültür öğesi haline gelmesi, toplumsal ve kültürel değişimin aile üzerindeki etkileri ile bağlantılıdır .Düşük orandaki varlıklı insanların dışında evlilik, mülkiyetin kuşaktan kuşağa aktarılmasında araç olarak değerlendirilmemekte, aile kurumu daha az zorunlu bir ekonomik ortaklık olarak görülmektedi.. Genel refahtaki artış ile evlilikle ilgili bir sorun olduğunda ayrı bir ev açmanın daha kolay hale gelmesi, boşanma oranlarının artmasında önemli bir etken olmaktadır .

Sanayi devrimi sonrası, üretim araçlarındaki değişikliklerin yol açtığı kentleşme ile birlikte ortaya çıkan yeni yaşam tarzları, toplumsal hayatta giderek artan bir oranda hareketliliğe yol açmıştır. Bu durum zamanla bireyselleşmeye, kadının özgürleşmesine neden olmuş ve süreç içerisinde kurulan evlilikler geçmişte olduğu gibi kadının ikinci planda olduğu değil de, sevgi ve saygının karşılıklı olarak yaşandığı bir yapıya dönüşmüştür. Bu temelde kurulan evliliklerde, kadının erkeğe “bağımlılığı” yerine “karşılıklı bağlılık” ilkesi ön plana çıkmış, evliliğe yüklenen anlamlar değişmiş; evlilikten daha fazla dayanışma, dostluk, sevgi paylaşımı ve duygusal yakınlık beklenilmeye başlanmış, ilişkinin niteliği eşlerin beklentilerini karşılayamadığı noktada boşanma daha fazla gündeme gelmiştir. Farklılaşan yaklaşımlardan birisi de çocuk noktasında ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaygın kanaat; tek başına çocuğun varlığının sorunlu bir evliliği sürdürmek için yeterli bir unsur olmadığıdır .

Sanayileşme sonrası yeni özgürlük anlayışının yanı sıra, dinsel ve töresel değerlerin aile kurumu üzerindeki etkisi azalmıştır.

Ayrıca tek başına çok olumlu sayılabilecek kimi değişmeler boşanmayı kolaylaştırıcı etken olmuştur. Kadın haklarının gelişmesi, kadınların eğitim seviyelerinin yükselmesi ve kadınların üretici olarak toplum yaşamına katılmaları evlilikteki uyumu etkilemiştir (Yörükoğlu 2000). Kentsel yaşamda, yaşanan hızlı toplumsal hareketliliğin etkisiyle, sevgiden başka ortak yanları olmayan, değişik kültürel özelliklere sahip insanların, farklı yetişme tarzı, eğitim durumu özelinde yaptıkları evliliklerde başarı şansı düşük olabilmektedir.

Benedek ve Brown, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1970’li yıllardan sonra her yıl yarım milyondan fazla çocuğun anne ve babasının boşandığını, 1950’lerde düşük olan boşanma oranının 1960 ve 1970’ler ile birlikte hızlı bir şekilde artmasının tesadüf olmadığını belirtmiş, değişen hatta evrim geçiren dünyada ve giderek daha fazla özgür olan bir ortamda, toplumun değil, bireyin mutluluğunu önemseyen bir anlayış içinde, hem kadının hem de erkeğin evliliğin kutsallığı ile ilgili toplumsal ve dini yapıları sorgulamaya başladıklarını, eşlerin birbirlerine karşı duygusal boyutta uzaklaşmalarını boşanma için yeterli görebildiklerini, ayrıca hükümetlerin de boşanmayı kolaylaştırıcı yasalar çıkararak boşanmaların artmasında etken olduğunu belirtmişlerdir.
Günümüzde pek çok çiftin boşanma nedenlerinin temelinde aralarında sevgi bağı olmasına rağmen, kişilik uyuşmazlığı yaşayarak, sağlıklı eş ilişkisi oluşturamamaları yatmaktadır (Collange 1996). Gençtan (2003), modern çağda evrensel olarak boşanma oranlarının artmasını, insanların evliliğe daha az istekli olmalarına değil, evlilik anlayışındaki değişim ile birlikte mutlu olabilmeyi, geleneksel değerler ve çocuğun varlığı için sorunlara katlanılmasına tercih edilmesine bağlamaktadır. Ayrıca boşanma evlilikten kaynaklanan derin bir doyumsuzluktan çok, evliliği ödüllendirici ve doyum sağlayıcı ilişki haline getirme kararlılığındaki artışın bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.

Aile özelinde yaşanan değişmelerde ve boşanma oranlarının artmasında medya olarak adlandırılan, kitle iletişim araçlarının da etkisi vardır. Kitle iletişim araçlarında programlar sevgi paylaşımı noktasında flört etmeyi özendirirken, boşanmanın olağan bir durum olarak algılanmasına neden olabilecek yayınlar da yapmaktadırlar.

Evrensel olarak modern çağda boşanma oranlarının artması tek bir nedene bağlı olmaktan çok, birçok etkenin bir bütün olarak aileyi ve bireyleri etkilemesinden kaynaklanmaktadır.

Boşanmanın Okul Başarısına Etkisi

Anne-babası boşanmış çocukların aileleriyle ilişkileri iyi olduğu sürece, boşanma okul başarısı üzerinde çok az bir etki yaratabilmektedir.

Anne-babası boşanmış çocuklarda okula karşı isteksizlik, okuldan kaçmalar ve bunlara bağlı ders başansında gerilemeler gözlenen olumsuz davramşlardır.

Öğrencilerin başansızlıklanrıın nedenleri yalnızca okulda değildir. Okulun dışındaki bazı etkenler de öğrencilerin başarılarını düşürmektedir. Bunlardan biri de aile ortamının çocuğun gelişmesine elverişsiz olmasıdır. Uygun olmayan aile koşulları çocuğun ders başansını düşürmektedir. Bu durum çocuğun kendisine saygısını azaltmaktadır. Çocuk bunun suçlusu olarak ailesini görür. Ailesine karşı kızgınlığı artan çocuk okuldan kaçarak onlan cezalandınr.


Okul çağı çocuklan, boşanmadan dolayı okul başansı anlamında olumsuz etkilenmişlerdir. Kızlar çoğu zaman daha dengeli bir ayar yapabilmişlerdir. Çünkü zorluklarla mücadele etme konusunda kızlar yardım almaya daha elverişli ve sosyal ilişkilerinde daha cesurdurlar.

Bazı çocuklann okul başarısı zorluklan yaşamasınnı nedeni entelektüel yetersizlikten ziyade davramşlan olabilmektedir. Özellikle erkek çocuklar daha saldırgan olacaklar ve muhtemelen emsalleriyle ve öğretmenleriyle daha fazla zıtlaşacaklardır.

Anne-babadan ayrılma anksiyetesinin ağırlığını duyan, hem kültürel hem sosyal yoksunluk içinde btiyüyen çocuklarda okul başansı düşüktür. Aile içindeki bozuk ilişkilerin neden olduğu davranış bozuklukları, çocugun toplumsal rolünü yerine getirmesine engeldir.

Anksiyete, çocuğun, okul çalışmalanna kendisini vennesini olanaksiz kilabilir. Okuldaki başansı hızla düşebilir.

Suçlamalar, dayakla birlikte olan kan koca kavgalan, tartışmalar sonucu aynlıp evi terk etmeler gibi durumlar ev huzurunu bozar. Bu durumda çocuk şaşkm, tedirgin ve çaresiz olabilir. İçi kızgınlık, düşmanlık ve kötümserlikle dolabilir. Okul başansı düşebilir. Erkek çocuklann davranışlan bozulabilir. Kızlar korkak ve kuruntulu olabilirler. Çocuklar evlilikten korkarak biiyüyebilirler. Çocuklar da anne yada babalanm tutmalan istendikçe suçluluk duygularmakapılabilirler.